Köylü, milletin efendisidir!
Mustafa Kemal ATATÜRK.
Cumhuriyetimizin ilk yılları.
Devlet yavaş yavaş şekilleniyor. İlk çıkarılan kanunlardan biri de 442 Sayılı Köy Kanunu. Yıl 1924.
Bu kanunun 87. maddesine hiç bir iktidar, hatta darbe yönetimleri bile dokunmuyor.
İlk değişiklik 3 Temmuz 2003 tarihli 4916 sayılı kanun ile yapılıyor. Aslında bu düzenleme hazineye ait arazilerin satışını kolaylaştıran bir düzenleme. Dolayısıyla bir taraftan hazineye ait arazilerin satışına kapı açılırken satışında engeller olan bazı kanunlarda da ayıklama başlatılıyor. Rant ekonomisi mi beton ekonomisi mi diye sormaya gerek yok. İkisi de.
Hem de köy kanununun can alıcı noktasında.
87. Madde de yapılıyor. Maddenin ruhu şu:
Türk vatandaşı olmayan kişilerin, Türk olmayan cemiyet ve şirketlerin köylerde arazi satın almaları yasaktır. Bu düzenleme ile değil kanun maddesi iptal ediliyor. 442 Sayılı kanun metnine baktığımızda şunu görüyoruz.
“Madde 87 – (Mülga: 3/7/2003-4916/38 Md.)
Madde 88 – Ecnebi tebaası köylerde ikamet etmek için Dahiliye Vekaletinden resmi tezkere alacaklardır. Bu tezkerelerin verilip verilmemesi ve ikamet müddetlerinin azaltılıp çoğaltılması Dahiliye Vekaletine aittir.”
Yabancıların köylerden arazi almaları serbest, ikametleri izinli(!)
Tarım arazilerinin yabancılara satışı derhal durdurulmalıdır!
Köylerimizi vuran ikinci darbe ise büyükşehir belediyeler kanunu ile yapılıyor.
Aslında 1980 darbesi sonrasında 1982 Anayasasında belediyelerin büyükşehir olarak düzenlenmesine dair alt yapı tesis ediliyor.
10 Temmuz 2004 tarihli 5216 sayılı kanun ve 6 Aralık 2012 tarihli 6360 sayılı kanun ile büyükşehir belediye sayısı 30’a yükseliyor.
Büyükşehirler belediyelerinin sınırları ile mülki idare sınırları yani il sınırları eşleşiyor. Yeni belediyeler kuruluyor, belde belediyeleri kapatılıyor. Köyler ne oluyor?
Büyükşehir sınırları içinde kalan köylerin tamamı “MAHALLE” oluyor.
Köyler mahalle olunca iyi mi oldu, kötü mü oldu?
Öncelikle köyler mahalle olunca, köy tüzel kişiliğine ait ortak mallar ve mera alanları büyükşehir belediyelerine geçti. Yani mera alanlarını kullanmak isteyen köylüler bedel ödeyecek ki, bazen bu anlaşmazlıklar basına da yansıyor.
Büyükşehir belediyeleri imar değişiklikleri yaparak yeni imar alanları açtılar. Rantı yüksek köylerin etrafı imara açıldı.
Köylerde ahır yapmak için bile inşaat ruhsatı şart oldu. Su faturaları merkez mahalleler ile aynı tarife üzerinde düzenlenmeye başlandı. Emlak vergisi muafiyeti kalktı. Çevre temizlik ve atık vergileri geldi.
Köylerin etrafına yapılan yeni siteler ve villalar sık sık belediyelere şikayete başladı. Hayvan kokusu ve sinek şikayetleri arttı. Ahırlara belediye zabıtaları tarafından cezalar yazılmaya hatta kapatılmaya kadar gitti.
Ne mi oldu?
İşte et ve süt fiyatlarındaki artışların birinci sebebi bu.
Köyde yaşamak için gelenler köylüleri bezdirdi. Yumurtadan çıkıp da kabuğunu beğenmeyen misali. Doğa ile iç içe müreffeh nezih güzel bahçeli evlerde konaklarda yaşamayı seçenler ahırları ile yıllardır yan yana yaşayan köylüler arasında can çekişen tarım ve hayvancılık arasında sıkışan hayatlar.
Bu sebeple yavaş yavaş köyünü, ahırını, tarlasını terk eden köylüler.
Ve büyük sermaye sahiplerinin eline geçmeye başlayan tarım alanları.
Devasa besi ve süt işletmeleri.
Et ve süt fiyatlarını 3-5 ineği olan mı belirliyor zannediyorsunuz?
Onların bu yaşamda hiç söz hakları yok ki.
Köylerini mahalle yaparken sordunuz mu?
Köylerini imara açarken soruyor musunuz?
Zeytinlikleri imara çarken sormadığınız gibi.
Mera alanlarını turizme kazandırma, dönüştürme, yatay mimari(!) çabalarınız hevesiniz bitti mi?
Bu beton ve rant hırsı bitmediği sürece adına köy kahvaltısı dediğiniz kişi başı 150 liradan başlayan kahvaltılara pahalı demeyin hanımlar beyler.
Standart bir kilo peynire 200 lira verirken pahalı demeyin.
Dana döş kıymaya en az 250 lira verirken ateş pahası demeyin.
Bir torba standart büyükbaş yeminin torba fiyatı 350 lira peşin olursa. Bir sığır, günlük ortalama 10-12 kğ sadece bu yemden yer ki o da 80-90 lira eder. Yoncası, slajı, samanı hariç. Ahır giderleri işçilik hiç yok içinde. Çünkü o köylü 8 saat çalışmaz. Onun mesaisi 7/24 devam eder.
Et ve sütte tamamen dışa bağımlı hale gelen getirilen bu ülkeye bu millete yazık değil mi?
Tarım bakanlığı duyuru yayınladı.
Duyuruyu, Bloomberght’te yayınlayan usta gazeteci ve tarım programcısı İrfan Donat açıkladı.
Duyuruda, "Avrupa Birliği üyesi ülkeleri hariç olmak üzere Bakanlığımızca canlı hayvan ithalatına izinli ülkelerden toplam 500.000 baş besilik erkek sığır ithalatı için kontrol belgeleri onaylanacaktır" denildi.
Son müracaat tarihi 10 Nisan 2023.
İşletme kapasitesi 100-1000 baş olan işletmelere kapasitelerinin yüzde 40’ı
İşletme kapasitesi 1.000 baş üzeri olan işletmelere kapasitesinin yüze 30’u oranında besilik erkek sığır Toplam 500.000 baş.
Dünyanın kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biri iken geldiğimiz nokta bu.
Ha, bir de öğünüyoruz.
Büyükbaş hayvan sayısında Avrupa birincisiyiz diye…
TUİK’e göre;
18 milyon 36 bin büyükbaş ve 57 milyon 519 bin küçükbaş hayvan varlığımız var.
Bu kadar varlık için de niye yokluk çekiyoruz?
Bu kadar hayvan varlığı içinde besilik kasaplık hayvan kalmayınca süt sığırlarını kesime yollayan zorlayan bir anlayış değil mi? Süt besicisi niye ahırındaki hayvanı kesime gönderir, keyfinden mi?
Mısır dışarıdan, soya dışarıdan, arpa dışarıdan, saman dışarıdan, lop et dışarıdan, canlı sığır dışarıdan, damızlık sığır dışarıdan… Yani maliyetten!
Amma; beton firmaları içeriden.
Dere yataklarını, orman kenarlarını açarsın kum çakıl ocağına bu yeterli. UCUZ!