TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Çevreci Tarım

AGRONEWS - Çevreci Tarım haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Çevreci Tarım haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Çiftçiler damlama sulama sistemi tebliğini bekliyor Haber

Çiftçiler damlama sulama sistemi tebliğini bekliyor

Türkiye tarımının başkenti Adana’nın yüzde 38’inde tarım yapıldığını yüzde 38’lik alanın da yüzde 75’inin sulanabilir alan olduğuna dikkat çeken Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan; damlama sulama sistemi tebliğinin beklendiğini söyledi. Doğan, yaptığı açıklamada, "Çukurovamızın bereketli topraklarında cazibeli kapalı basınçlı sulama sistemleri olmadığından çiftçiler bahçelerini, sebze ve meyvelerini damlama sulamayla sulamaktalar. Mısır, soya, pamuk ve benzeri diğer ürünler salma sulama (vahşi sulama) sistemiyle sulanmakta. Salma su ile gündüz sulanan tarlalarda, akşam sulamacıların ayarladığı su, sabaha kadar tarlanın içinden iz yaparak toprağın tamamını sulamadan direkt drenaja akmaktadır. Verimli topraklarımızda salma su kullanıldığında toprağın üstündeki üst katman, yani verimli topraklar drenaj kanallarına oradan da denizlere akıyor. Çiftçilerimiz mevcut bahçelerinin dışındaki tarlalarında da damlama sulama sistemlerine geçerse yüzde otuza yakın bir su tasarrufu sağlanacaktır" dedi. Doğan, şöyle devam etti: "Dünyada küresel ısınmanın etkilerini her geçen gün daha fazla hissettirdiğini, temiz tatlı su kaynakları rezervlerinin azaldığını unutmamalıyız. Kuraklık, su kaynaklarını tüketiyor ve yeraltı su seviyelerinin düşmesine neden oluyor. Bu durum, tarım için hayati öneme sahip. Sularımızı tedbirli kullanmalıyız. Sulama sistemlerinin modernize edilmesi ve suyun verimli kullanımını sağlayacak teknolojilerin kullanılması önemlidir.Dünyada toplam karasal alanın sadece yüzde 10’unda tarım yapılabilmektedir. Tarım üretimi için topraklarımızın ne kadar az olduğu aşikar. 2050 yılında dünya nüfusunun 10 milyara ulaşacağı ve gıda tüketiminin yüzde 60 artacağı ön görülüyor. Sürdürülebilir tarım ve gelecek nesillerin gıda güvenliği için toprak koruma teknikleri kullanılmalı, erozyon önlenmeli ve daha fazla üretim için verimliliği arttıracak önlemler alınmalıdır." "Doğan, "Tarımda verimliliği artırmak için alınacak önlemlerden biri de damlama sulama sistemlerine geçmektir. Damlama sulama sistemleri, suyun doğrudan bitki köklerine damla damla verilmesini sağlayarak suyun verimli kullanımını sağlar. Bu sistemler, toprak erozyonunu azaltır, su kaybını en aza indirir ve bitki hastalıklarının yayılmasını engeller. Ancak, damlama sulama sistemlerine geçiş maliyetli olabilir ve çiftçiler için yüksek yatırım gerektirebilir. Bu nedenle, çiftçilere damlama sulama sistemlerine geçiş için hibe ve kredi desteği sağlanması önem taşımaktadır" şeklinde konuştu Damlama sulama sistemleri için çiftçilerin 5 yıllık faizsiz kredilerin açılmasını beklediklerini vurgulayan Doğan, "Narenciye bahçeleri sebze ve meyve dışındaki mısır, pamuk, soya ve benzeri ürünlere mutlaka damlama sulama hibesi veya 5 yıllık sıfır faizli kredinin bir an önce verilmesi gerekiyor. Toprak verimliliğin arttırılması, tarımın geleceği ve gıda güvenliği için Tarım Bakanlığımızdan hibe ve faizsiz kredi açıklaması bekliyoruz" dedi.

Burdur Gölü iklim değişikliği nedeniyle can çekişiyor Haber

Burdur Gölü iklim değişikliği nedeniyle can çekişiyor

Dünya üzerinde gerçekleşen iklim değişikliği, yanlış yapılan tarım faaliyetleri, kaçak sondajlar ve can damarları üzerine kurulan barajlar nedeniyle kuraklıkla boğuşan Burdur Gölü, en yüksek olduğu 1971 yılındaki su seviyesinin neredeyse yarısını kaybetti. Türkiye’nin 7. büyük gölü olan ve kuraklıkla boğuşan Burdur Gölü gün geçtikçe farklı etkenlerden dolayı su kaybediyor. İklim değişikliği nedeniyle eskisi kadar yağışın olmaması, bölgede gerçekleştirilen tarımsal faaliyetlerde kaçak sondajların kullanılması, gölü besleyen derelerin üzerine barajların yapılması bunların başında geliyor. Özellikle son 3 yıldır bölgede yağış miktarının çok düşük olması nedeniyle beslenemeyen göl, çevresinde yerli halk tarafından yapılan büyükbaş hayvancılık ve vahşi sulama nedeniyle de günden güne yok oluyor. Son dönemlerde yerli halkın ekonomik getirisi yüksek olduğundan dolayı büyükbaş hayvancılığa yönelmesi nedeniyle bölgedeki arazilerine suyun en büyük düşmanı olan mısır ve yonca ekmesi, bunu da kurulan sondajlarla sulaması göl sularının çekilmesinde büyük rol oynuyor. Gölün en yüksek seviyeye ulaştığı 1971 yılının Temmuz ayında 857,37 metre olarak ölçülen su kotu 2024 Ocak ayındaki ölçümde 837,35 metreye düştü. Yine 1971 yılı Temmuz ayında 17 bin 998, 210 hektar alan ölçülen yüzey alanı 2024 Ocak ayında 12 bin 59,85 hektar alan olarak ölçüldü. Burdur Gölü’nün şu anki hacmi ise 3 bin 575, 33 hektometre küpe kadar düşmüş durumda. Bölgede 2005 yılından itibaren göl projelerinde yer alan ve büyükbaş hayvancılık ve sulu tarım yerine küçükbaş hayvancılık ve susuz tarıma geçilmesi adına çalışmalar yaparak bölge halkına örnek olmaya çalışan Veteriner Öztürk Sarıca; birçok araziye lavanta, gül, adaçayı ve ay çiçeği gibi susuz tarım ürünleri ekerek hem ekonomik getirisinin yüksek olduğunu hem de susuz olarak da tarım yapılabileceğini bölge halkına göstermiş durumda. Diktiği tıbbi aromatik bitkilerin bölgeye turizm getirisinin de olduğunu dile getiren Öztürk Sarıca, gölün kurumasının önlenemez olduğunu ancak kullanılan bu yöntemlerle yavaşlatılabileceğinin yöre çiftçilerine benimsetilmesi için çabalıyor. 2005 yılından itibaren Burdur Gölü’nün kurtarılmasına yönelik suların tasarruflu kullanılmasına yönelik çalışmalarını sürdüren Öztürk Sarıca, “Aslında artık Burdur Gölü’nün kurumama şansı yok. Burdur Gölü kuruyacak. Ama en azından biz Burdur Gölü’nün ömrünü uzatmaya çalışıyoruz. Özellikle etraftaki toz bulutlarının insan sağlığına zarar vermemesi için göl çekilirken en azından suyun çekilmiş olduğu alanlarda ki tozluk alanların tuzcul bitkilerle kaplanması adına ve Burdur’daki iklimin değişmemesi adına şu an da mücadele ediyoruz. Göller Yöresi ciddi anlamda küresel ısınmadan nasibini alan bir bölge. Burada ciddi anlamda iklimsel şartlar çok değişti. Artık daha fazla sıcak yaşamaya başladık. Dolayısıyla buharlaşma çok arttı. Bunun da yanında yörede ciddi anlamda bir büyükbaş hayvancılığı var. Aslında büyükbaş hayvancılığı için çok da uygun bir alan değil. Ama bunun yanında yıllardan beri büyükbaş hayvancılığı insanların ciddi anlamda ekonomik getirilerini sağladığı bir ekonomik getiri haline dönüştü. Büyükbaş hayvancılıkta mısır ve yonca üretimi olmazsa olmaz. Mısır ve yonca da çok fazla su tüketen bitkiler. Dolayısıyla göller yöresindeki göletler ve yer altı sondajlarının büyük bir kısmı bu mısır ve yonca üretimine destek veriyor. Dolayısıyla yer altı suları ve fosil sular artık kullanılmaya başlandı. Bu nedenle gelecek nesillerin içme suları bile tehlike altında. Tabii bir de Burdur Gölü’ne gelen akarsuların da önü barajlar ile kesilince Burdur Gölü buharlaşma ile kaybettiği su ve yer altından beslenememesinden dolayı hızlı bir şekilde yok olmanın eşiğine gelmiş durumda. Şu anda Burdur Gölü yarıya yakın kısmını kaybetti” şeklinde konuştu. Büyükbaş hayvancılığa alternatif yetiştiricilik modeline geçilmesi gerekiyor Göller yöresinde bu su kaybını yavaşlatmak adına yapılması gerekenlerden de bahseden Öztürk Sarıca, “Biz projemiz çerçevesinde yıllardan beridir özellikle alternatif üretim modellerini bölgede sunmaya çalışıyoruz. Büyükbaş hayvancılığa alternatif olarak küçükbaş hayvancılık ve su tüketmeyen aromatik bitkiler ya da günümüzde susuz tarım dediğimiz uygulamalar. Dolayısıyla bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. Özellikle yöreye uygun Honamlı keçisi yetiştiriciliği ve bunun yanında ekonomik değeri ciddi anlamda daha fazla olan lavanta, kekik, adaçayı gibi tıbbi aromatik bitkilere geçilmesi bölge ekonomisine hem katkı sağlanacaktır hem de diğer taraftan ciddi anlamda sular konusunda yörede kazanım sağlayacaktır” sözlerini sarf etti. Burdur Gölü’nün kurtarılması gibi bir çözüm yok sadece kuruma yavaşlatılabilir Burdur Gölü’nün ciddi bir yağış ve iklim değişikliği olmadığı sürece kurumaktan kurtulamayacağını dile getiren Öztürk Sarıca, “Burdur Gölü kuruyor. Burdur Gölü’nün kurtarılması diye bir çözüm yolu yok, artık o dönemler geçti. Artık yapılabilecek tek şey gölün ömrünü uzatmak adına çalışmalar olacaktır. Ciddi anlamda iklim şartları değişir, çok ciddi yağışlar alınırsa belki Burdur Gölü eski durumuna gelebilir ki şu an için öyle bir durum görünmüyor. Dolayısıyla bölgede yapılması gereken suyun tasarruflu kullanılması, vahşi sulamanın tamamen bitirilmesi, bunun yanında damlama sulama sistemlerine geçilmesi ve suyun yer altından borularla nakledilmesi gerekiyor. Özellikle sulama suyu konusunda. Ya da bölgede tamamen susuz yetişen tıbbi aromatik bitkilere geçilmesi gerekiyor. Bunun desteklenmesi lazım ki çiftçimiz bu modellere geçebilsin” dedi. Burdur Gölü’nün kuraklığa karşı verdiği mücadele ise havadan çekilen görüntülerle apaçık bir şekilde görülüyor.

KOP’tan küçükbaş hayvanlar için güneş enerjili suluk projesi Haber

KOP’tan küçükbaş hayvanlar için güneş enerjili suluk projesi

Ereğli ilçesinde yapımı tamamlanan güneş enerjili hayvan içme suyu ve gölgelik projesi törenle hizmete açıldı. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına bağlı Konya Ovası Projesi (KOP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı tarafından Hayvancılık Altyapısının İyileştirilmesi Programı kapsamında finanse edilen ve Ereğli İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü tarafından yürütülen ‘KOP İle Gölgelik ve Sıvat Yapımı Projesi’ törenle hizmete açıldı. Törene, Ereğli Kaymakamı Oğuz Cem Murat, KOP İdaresi Başkanı Dr. Murat Karakoyunlu, DAP İdaresi Başkanı Prof. Dr. Osman Demiröğen, DOKAP İdaresi Başkanı Hakan Gültekin ile çok sayıda davetli katıldı. “Mükemmel ve yerinde bir proje” Van ilinden sonra Türkiye’nin en büyük ikinci küçükbaş hayvan üreticisi konumunda bulunan Konya’da küçükbaş hayvancılık faaliyetlerinin yoğun olduğu yerlerde gerekli altyapı hizmetlerini iyileştirme ve modernizasyon desteklerini sağlamak amacıyla Ereğli’nin Yellice, Melicek ve Karaburun köylerindeki üreticileri kapsayan projenin saha incelemesini yapan Kaymakam Oğuz Cem Murat, “Şuan yaklaşık 2 bin 200 metrelik bir rakımda bulunuyoruz. Sağ olsun KOP İdaresi Başkanlığımız 2 bin 200 metre yükseklikte, hakikaten mükemmel bir proje icra etmiş. Çobanlarımızla sohbet ettiğimizde onlarla konuştuğumuzda bu projenin ne kadar yerinde olduğunu bize kendileri ifade ediyorlar. Emeği geçen başta KOP İdaresi Başkanımıza ve kıymetli KOP personeline şükranlarımı sunuyorum” dedi. “7’den 70’e, her noktada her alanda hizmet vermeye çalışıyoruz” KOP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı Dr. Murat Karakoyunlu, devletin şehir merkezindeki bir muhtarın sorununu çözdüğü gibi dağın başında üretim yapan faaliyet gösteren çaba harcayan, ülkesine bölgesine katma değer üretmeye çalışan çobanları da düşündüğünü belirterek; “Aslında 7’den 70’e her noktada, her alanda hizmet vermeye çalışıyoruz. Bunun en güzel örneklerinden birisi de bugün açılışını yaptığımız projemiz. Şu anda el yordamıyla kas gücüyle kuyudan çekilen suyun hayvanlarla buluşturulmasını sağlayan yöntemi biz tam modernize etmiş olduk. Güneş panelleriyle enerji elde ediyoruz ve bu enerji ile kuyudan dalgıç pompalar vasıtasıyla suyun çekilmesini sağlıyor ve bir yerde depoluyoruz. İhtiyaç halinde yaklaşık 3 köyümüzün 60 bin adet civarındaki küçükbaş hayvanlarına hizmet edebilir hale getiriyoruz. Bu bizim için belki küçük bir hizmet ama çiftçilerimiz, üreticilerimiz için çok kıymetli bir hizmettir” diye konuştu. “Kalkınma hayatın kalitesini artırmakla mümkün olur” Bir dizi inceleme ve ziyaretlerde bulunmak için DOKAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı Hakan Gültekin ile birlikte Konya’ya gelen ve KOP İdaresi tarafından yürütülen projeleri yerinde inceleme fırsatı bulan Doğu Anadolu Projesi (DAP) Bölge Kalkınma İdaresi Başkanı Prof. Dr. Osman Demiröğen ise büyüme ve kalkınma terimlerinin açılımını yaparak; “Bilindiği gibi büyüme ve kalkınma konuları genelde birlikte kullanılır ancak büyüme genellikle mal ve hizmetin kalitesini artırmak, kalkınmayı da hayatın kalitesini artırmak şeklinde değerlendiriyoruz. Neticesinde buralarda binlerce koyun yetiştirebilirsiniz ancak buradaki insanın refahını, yaşam ve çalışma şartlarını iyileştirmediğiniz sürece kalkınmış sayamayız kendimizi. Bu amaçla her yönden üreticimizi desteklemeye devam ediyoruz. Devletimizin bu konudaki imkanları yeterli. Önemli olan ihtiyaçların kamu kurumları vasıtasıyla bölge kalkınma idarelerimize ulaştırılmasıdır” şeklinde konuştu. Ziyaret sırasında konuşan bir çiftçi ise duygularını; “Ben, hem çobanım, hem üreticiyim. İşletmem var. Geçen geldim bizzat burada koyun suladım gerçekten dua ettim, çok ta memnun kaldım. Hayvanın başında musluğu açtım koyunu suladım gittim. Daha önce bir çoban kova ile 600-700 koyunu için en az 1,5 ton su çekmesi lazımdı eliyle. Her bir kovanın 15-20 kilo olduğunu düşünürsek en az 100 kova su çekmesi lazım. Onun için çok iyi bir hizmet” şeklinde ifade etti.

Tarımsal kirliliği önleyecek tedbirler Denizli’de ele alındı Haber

Tarımsal kirliliği önleyecek tedbirler Denizli’de ele alındı

Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından yürütülen tarımsal kirliliği önlemek için çiftçileri hedef alan yerel farkındalık arttırma toplantısı Denizli’de gerçekleşti. Tarım ve Orman Bakanlığınca hayata geçirilen “Nitrat Eylem Planları İçin İzleme ve Raporlama Metodolojisi Oluşturularak Suların Tarımsal Kirliliğe Karşı Korunması Projesi” çerçevesinde tarımsal kirliliği önlemeye yönelik tedbirleri içeren, çiftçi ve çiftçi örgütlerini hedef alan yerel farkındalık artırma toplantısı Denizli’de özel bir otelde gerçekleşti. Gerçekleştirilen toplantıya Denizli Tarım ve Orman İl Müdürü Şakir Çınar, Bakanlık Çalışma Grup Sorumlusu Yusuf Gürbüz, Proje Takım Lideri Henry Joergensen, Prof. Dr. Yusuf Kurucu, 350 üretici ve çiftçi örgütlerinin temsilcileri katılım sağladı. Tarım ve Orman İl Müdürü Şakir Çınar, yaptığı açılış konuşmada; "Nitrat konusunda Nitratta mevzuatın bize verdiği izin kadarı ile belli bir oranda mg/l altındaki bir bölümde çalışmamız gerektiğini söylüyoruz. Bunun yer üstü kaynaklardaki miktarları var, yeraltı kaynaklardaki miktarları var. Biz nitratı kullanmak zorundayız. Topraklarımız bu konuda az verimli diyebiliriz. Dolayısıyla biz nitratı mutlaka kullanacağız ama alıcı ortamda bunu ne kadar az kullanırsak bu konuda daha verimli olabiliriz. Biz İl Müdürlüğü olarak Bakanlığımız ile koordineli olarak belirli noktalardan üçer aylık süreçlerde zaten numunelerimizi alıyoruz, bunları çalışıyoruz. Teknik personellerimiz ile mahalle mahalle köy köy bunun çalışmalarını yürütüyoruz. Hatta İl Müdürlüğü olarak şunu söyleyebilirim fazla gübre kullanımını engellemek ve verimliliği artırmak için yapılacak çalışmaları desteklemek amacıyla Denizli Büyükşehir Belediyesi ile ortak proje gelişirdik. Şuan laboratuvarımızda yapılan analizlerin yüzde 75’ini Büyükşehir Belediyemiz karşılıyor. Biz bu yaptığımız konuşmanın çalışmasının startını daha önceki dönemlerde verdik ve burada gübre analizleri ile alıcı ortamların daha az nitrata ya da diğer elementlerle buluşmasını sağlamak adına çalışmalarımızı sürdürüyoruz’’ dedi. Toplantının devamında Türkiye’de Tarımsal Kaynaklı Kirliliğin Kontrolü ve Yönetim Çalışmaları, Sularda Nitrat Kirliliği ve Tedbirler ile Çevre Dostu Tarımsal Uygulamalar konularında bilgilendirme sunumları yapıldı.

Arıtmayla tekstil fabrikalarının atık suyu tarımda kullanılacak Haber

Arıtmayla tekstil fabrikalarının atık suyu tarımda kullanılacak

Ege Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümünden Prof. Dr. Süheyda Atalay ve Prof. Dr. Ferhan Sami Atalay çifti, 2 yıl önce, iklim değişikliğine bağlı yaşanabilecek su sorununun çözümüne katkı sunmak için çalışma başlattı. Tekstil fabrikalarındaki atık suyun arındırılarak tarımsal sulamada kullanılması amacıyla hazırlanan "arıtma sistemi" projesine, aynı bölümde görevli Doç. Dr. Gülin Ersöz ve Dr. Burcu Palas da destek verdi. Proje devam ederken Atalay çifti, emeklilik kararı aldı. Bilim insanları, emeklilik sonrası EÜ Kimya Mühendisliği Bölümündeki laboratuvarlarda çalışmaya devam etti. Yürütülen çalışmalar sonucunda fotoreaktör, adsorber, ultrafiltrasyon ve ters ozmoz adı verilen 4 üniteli yarı pilot arıtma sisteminde başarılı sonuçlar alındı. Prof. Dr. Süheyda Atalay, AA muhabirine, değişen iklim koşulları nedeniyle su kaynaklarının azaldığını söyledi. Tekstil fabrikalarının atık suyunu dört aşamalı arıtmadan geçirerek tarımsal sulamada kullanabilecek su elde ettiklerini anlatan Atalay, "Su hem renk açısından berraklaşıyor hem de içindeki kirlilik yaratan kimyasal maddeler uzaklaştırılmış oluyor. Böylece bu su tekrar fabrika içerisinde proses suyu olarak kullanıldığı gibi tarımda sulama amacıyla kullanılabilir. Bu sayede çok miktarda su kullanan tekstil fabrikalarının su döngüsü de sağlanıyor." ifadelerini kullandı. Geliştirdikleri arıtma sisteminin yenilikçi ve çevre dostu bir uygulama olduğunu dile getiren Atalay, şunları kaydetti: "Arıtılan suyun fabrikalarda ayrıca bermuda çimi, şeker pancarı, buğday çimi, pamuk ve arpa gibi bitkilerin sulanmasında kullanılması mümkün. Tuzluluğu gidermek ve boya işlemi esnasında kullanılan tuzu kazanmak için ters ozmoz işlemi uygulandı. Tuzluluk yüzde 98 oranında giderildi. Böylece tuzdan arınan suyun Türkiye'de uygulanan sulama suyu standardı A kalitesine ulaştırılması ve tarımda her türlü bitkinin yetiştirilmesinde başarılı bir şekilde kullanılması sağlanmaktadır." Bilim insanlarını laboratuvarda ziyaret eden EÜ Rektörü Prof. Dr. Rektör Budak da öğretim üyesi çiftin emekli olmalarına rağmen çalışmalarını sürdürdüklerini ve böyle önemli bir arıtma sistemini geliştirdiklerini ifade etti. Projede görev alanlara teşekkür eden Budak, "Bilim hayat boyu ve sonsuz. Atalay çifti resmi olarak emekliler ama çalışmaya devam ediyorlar. Bu da genç araştırma görevlileri ve bilim yapmak isteyen gençlere örnek bir çalışma." diye konuştu.

Bursa'daki "permakültür çiftliği" sürdürülebilir tarımı yaşatıyor Haber

Bursa'daki "permakültür çiftliği" sürdürülebilir tarımı yaşatıyor

Permakültür, hiçbir tarım ilacı kullanılmayan, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmaya katkısı bulunan sürdürülebilir tarım tekniği olarak biliniyor. Uludağ'ın güneybatı eteklerinde 750 rakımda 15 dönüm üzerine kurulu olan ve permakültür felsefesi benimsenen Belentepe Permakültür Çiftliği'nde, tıbbi ve aromatik bitkiler, mevsimine uygun meyve, sebzelerin yanı sıra üzüm bağları bulunuyor. Konvansiyonel tarım tekniklerine alternatifler arasında organik tarım ve permakültürün öne çıktığı çiftlikte, 100’ün üzerinde ürün elde ediliyor. Küçüklüğünden beri tabiatı çok sevdiğini ifade eden çiftlik sahibi Taner Aksel, AA muhabirine, çocukluğunda dedesiyle beraber toprakta bahçecilik çalışmaları yaptıklarını anlattı. Asıl mesleğinin inşaat mühendisliği olduğunu kaydeden Aksel, "Dedelerimden biri çiftçi, diğeri inşaat ustası. Amerika'da binaların deprem dayanıklılığı üzerine master yaptım. 1999 Marmara depreminde İstanbul'da depreme yakalandık ve ne kadar korkunç bir şey olduğunu anladım. Olası böyle bir afete karşı aslında kırsalda tamamen kendi kendine yetebilen, kendi enerjisini üreten, kendi su hasadını, gıdasını üreten bir yaşam alanı kurmanın, böyle zor zamanlarda bir avantaj olacağını düşündüm. Bunun üzerine Belentepe Permakültür Çiftliği'ni hayata geçirmek istedim." diye konuştu. Aksel, 1998 yılında bölgeye piknik yapmaya geldiklerini ve alanı çok beğenince satın alarak tarım hayatına başladıklarını anlattı. Araziyi satın aldıklarında terkedilmiş bir tarla olduğunu belirten Aksel, "Bereketini yitirince burayı terk etmişler. Tamamen çoraktı. Ben de ilk başta köylüyle birlikte meyve ağacı ve üzüm diktim ama pek bereket alamadım. 8-9 yıl cebelleştik. Her şeyi doğal yapmaya çalıştım. Hiç kimyasal kullanmak istemedim. Pek ürün alamadım ve sonrasında permakültürle tanıştım." dedi. Aksel, permakültürü araştırmaya başlayınca karşısına tabiatta hayat, organik gıda üretimi, doğal yapılar, temiz enerji gibi konularla karşılaştığını ifade etti. Permakültürün başlangıçta 2 önemli başlığı olduğunu kaydeden Aksel, şöyle konuştu: "Toprağı canlandırma ve yağmur suyu hasadı en önemli ilk iki işimiz çünkü her şeyi toprak üretiyor. Meğer benim toprağım ölü toprakmış, bereketini yitirmiş; onu yeniden canlandırmak gerekiyordu. Doğal yapılar, temiz enerji, geri dönüşüm, gıda ormanı tasarımı, erozyonu önleme gibi bir sürü konu var permakültürün içinde. Ben bunları öğrendikten sonra çiftliği tekrardan tasarladım ve 2013 yılında Belentepe Permakültür Çiftliği açıldı. O zamandan bu yana çiftlikte doğal yaşamı anlatmak üzere faaliyetler yapıyoruz. Gıda ormanı dediğimiz bir tasarıma döndük. Çok yıllık bitkiler kullanıyoruz ve ormanlaştırıyoruz." "Kendi kendine yeten, örnek bir alan olduğu için bir sürü uygulamayı insanlar burada canlı olarak görme imkanına sahip" Permakültür teriminin İngilizce "permanent" kelimesinden kalıcı veya sürdürülebilir manasında kullanıldığını, "culture" sözcüğünün ise insanlık kültürü ve tarım sistemi anlamına geldiğini söyleyen Aksel, "Sürdürülebilirliği anlatmak üzere çeşitli zamanlarda çiftliğe gönüllüler, stajyerler kabul ediyoruz. Belli dönemlerde de atölyeler, aktiviteler, eğitimler yapıyoruz." ifadelerini kullandı. Buraya gelen insanların farklı bir deneyim elde ettiklerini aktaran Aksel, "Bu aktiviteler olduğu zaman aslında doğada, kırsalda kendisi için yaşam alanı kurmak isteyenler için onların bire bir tecrübe edecekleri ve nasıl bir şey olduğunu hissedecekleri ortam oluşuyor çünkü herkes için uygun olmayabilir. Kırsalda yaşam kolay değil. Burada tecrübe edip sonra yapıp yapamayacaklarını hissediyorlar. Bunu yapabilecek insanlarla da Türkiye çapında birbirimize destek olacak şekilde bu tür çalışmaları yapanlarla bir ağ kurmaya çalışıyoruz." diye konuştu. İnsanoğlunun dünya üzerinde üstel çoğalışla arttığına dikkat çeken Aksel, doğal kaynakların çok hızlı tükendiğini ve doğanın kirlendiğini vurguladı. İklim değişikliği başta olmak üzere doğa için bir sürü olumsuz belirtiler olduğunu aktaran Aksel, şunları söyledi: "Toprağın, havanın, suyun kirlenmesi, doğanın yok edilmesi, artan sıcaklıklar ve artan normal dışı afetler gibi olumsuzluklar yaşıyoruz. Buna karşı insanlığın çok hızlı bir şekilde doğayla ahenk içinde sürdürülebilir yaşama dönmesi gerekiyor. Bunun bir an önce ana gündem haline gelmesi gerekir. Mesela işte şimdi temmuz başındayız, inanılmaz aşırı sıcaklar var. Müthiş bir kuraklık geldi. Bu kuraklığa karşı toprağımızı, doğamızı, çiftliğimizi koruyabilmemiz lazım." Aksel, bu olumsuzlukları en az seviyeye indirmek için insanlığın elindeki en önemli araçlardan bir tanesinin permakültür tasarımı ve permakültür felsefesi olduğunu kaydetti. Toprağın, canlandırma ve dirençlendirme ile, iklim değişikliği ve benzer normal dışı beklenmeyen koşullara karşı da kendi yapısını daha etkili koruyabileceğini ve bereketini devam ettirebileceğini dile getiren Aksel, şu ifadeleri kullandı: "Bu tür çalışmaların, mümkün olabildiği kadar hızlı bir şekilde yayılması ve insanların bir taraftan tutması gerekir. Kentte yaşayanlar, kent bahçeciliği yapabilirler. Kırsalda yaşayanlar topraklarını koruyacak ve doğayı canlandıracak çalışmaları öğrenip o tür çalışmalara gidebilirler. Bunu ne kadar yayabilirsek aslında o kadar da hızlı bir şekilde bu olumsuz etkileri iyileştirme ihtimalimiz, imkanımız olacak diye ümit ediyorum." Türkiye çapında da birçok bölgede ekolojik yerleşkeler, ekolojik çiftlik, ekolojik parklar, topluluk bahçeleri, okul bahçeleri gibi çalışmaların yayılması için tasarım ve danışmanlık çalışmaları verdiğini anlatan Aksel, "İnşaat mühendisliğinin yanında bu alanı aldıktan sonra aslında sürdürülebilir yaşama ve sürdürülebilirliğe karşı olan azmim ve isteğimle birlikte bu tür çalışmaları daha fazla yapar hale geldim. Aslında kendi kendine yetebilen bir yaşam alanı olarak burası güzel bir örnek. Bunu da mümkün olduğu kadar anlatmaya ve yaymaya gayret gösteriyorum." dedi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.