TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文
TR
Türkçe
English
Русский
Français
العربية
Deutsch
Español
日本語
中文

#Iklim Krizi

AGRONEWS - Iklim Krizi haberleri, son dakika gelişmeleri, detaylı bilgiler ve tüm gelişmeler, Iklim Krizi haber sayfasında canlı gelişmelerle ulaşabilirsiniz.

Hasat dönemi başladı: Çiftçiler işçi bulmakta zorlanıyor Haber

Hasat dönemi başladı: Çiftçiler işçi bulmakta zorlanıyor

Yüzde 50’ye varan verim kaybı yaşayan yaşayan çiftçiler, bin liranın üzerinde yevmiye vermelerine rağmen işçi bulmakta zorlandıklarını söyledi. Kırıkkale’de çiftçiler patates, domates, soğan gibi ürünleri hasat etmeye başladı. Bölgede yaşanan kuraklık, tarımsal verimde yüzde 50’ye varan kayıplara neden olurken, çiftçiler ise işçi bulmakta da zorluk çekiyor. Çiftçiler, günlük bin liranın üzerinde yevmiye teklif edilmesine rağmen tarlada çalışacak işçi bulmak neredeyse imkansız hale geldiğini söyledi. Yağışların az olması nedeniyle tarlalarından bekledikleri verimi alamadıklarını kaydeden çiftçiler, işçi bulamamaları durumunda gelecek yıllarda ürün yetiştiremeyeceklerini ifade etti. "Böyle devam ederse, ileriki senelerde ekim yapamayabiliriz" Keskin ilçesinde çiftçilik yapan Ahmet Doğan, tarım arazisinde yetiştirdiği ürünleri düşük fiyata satmak zorunda kaldığını söyledi. Salçalık domatesin kilosunu 2 liradan, sofralık domatesin kilosunu ise 5 liradan sattıklarını belirten Doğan, "Soğan ve patatesi aracıya 5 liradan veriyoruz. İşçi bulmakta zorlanıyoruz, günlük ücretler 800 ila bin 300 lira arasında değişiyor. Böyle devam ederse, ileriki senelerde ekim yapamayabiliriz" dedi. "Kuraklık olmasaydı verim daha yüksek olurdu" Mustafa Bostan ise kuraklık nedeniyle ciddi verim kaybı yaşadıklarını ifade ederek, "Normalde dekar başına 5 ton ürün alırken, bu yıl 2-3 ton civarında kaldık. Kuraklık olmasaydı verim daha yüksek olurdu, belki de zararımız daha az olurdu" diye konuştu.

Tarımda plansız üretim ve iklim krizi çiftçileri zorluyor Haber

Tarımda plansız üretim ve iklim krizi çiftçileri zorluyor

Yüreğir Ziraat Odası Başkanı Mehmet Akın Doğan, tarımda plansız üretim ve iklim değişikliği gibi sorunların üstesinden gelmek için tarımsal üretimde planlamaya dayalı bir model benimsenmesini ve çiftçilerin piyasa taleplerine uygun üretim yapmalarının teşvik edilmesi gerektiğini söyledi. Doğan, tarım sektörüne katkı sunan çiftçilerin, bir yandan fazla ekilen ürünlerin pazar değerinin düşmesiyle zarar ederken, diğer yandan artan sıcaklıklar ve aşırı hava şartları nedeniyle ürün kayıpları yaşadıklarını hatırlatarak, “Bu durum, çiftçilerin gelirlerinde büyük düşüşlere yol açıyor ve tarım sektörünün sürdürülebilirliği açısından ciddi tehditlerle karşı karşıya kalınıyor” diye konuştu. Tarım sektörünün son yıllarda yaşanan plansız üretim ve iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle karşı karşıya olduğunu kaydeden Doğan, sözlerine şöyle devam etti: "Türkiye’de tarım sektöründe uzun yıllardır süregelen plansız üretim, çiftçilerin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir. Özellikle belirli ürünlerde, piyasa talebinin üzerinde bir üretim gerçekleştirildiğinde, ürün fazlası meydana gelmekte ve bu durum pazar fiyatlarının ciddi şekilde düşmesine neden olmaktadır. Örneğin, bu yıl fazladan ekilen bazı ürünler, çiftçilerin beklediği geliri elde edememesiyle sonuçlanmıştır. Ürün fazlası nedeniyle pazar doygunluğu oluşmuş, fiyatlar düşmüş ve çiftçiler emeğinin karşılığını alamamıştır. Plansız üretim yalnızca ekonomik kayıplara neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda doğal kaynakların verimsiz kullanılmasına da yol açıyor. Özellikle su ve toprak gibi kaynakların gereksiz yere tüketilmesi, tarımsal üretimin uzun vadede sürdürülebilirliğini tehdit ediyor. Bu da, ülkenin tarımsal potansiyelini zayıflatıyor ve gıda güvenliğini riske atıyor.” Doğan, bölgede çiftçilerin, iklim değişikliğinin getirdiği zorluklarla da başa çıkmak zorunda kaldığını ifade ederek, “Özellikle son yıllarda artan sıcaklıklar ve aşırı hava olayları, tarımsal üretimi olumsuz yönde etkiliyor. Bu yıl, Çukurova’da sıcaklıkların mevsim normallerinin üzerinde seyretmesi nedeniyle ekinler yandı ve çiftçiler büyük ürün kayıpları yaşadı. Aşırı sıcaklar, bitkilerin büyüme sürecini olumsuz etkileyerek verimliliği düşürdü ve hasat döneminde beklenen ürün miktarı elde edilemedi. Ayrıca, iklim değişikliği yalnızca sıcaklık artışıyla sınırlı kalmıyor; aynı zamanda yağış rejimlerinde de düzensizliklere yol açıyor. Beklenmedik kuraklıklar veya ani sağanak yağışlar, tarımsal faaliyetleri sekteye uğratıyor ve çiftçilerin planlarını altüst ediyor. Bu durum, tarımda belirsizliği artırarak çiftçilerin risklerini yönetmelerini zorlaştırıyor" dedi. "Mısıra ve buğdaya verilen destek pamukta yetersiz kaldı" Doğan, mısıra ve buğdaya verilen desteğin pamukta yetersiz kaldığını belirterek, "Pamuk üreticileri zor durumda kaldı. Pamuk üreticileri, artan maliyetler ve düşük piyasa fiyatları karşısında yeterli gelir elde edemediler. Desteklerin dengesiz dağılımı, bazı bölgelerde pamuk üretiminin azalmasına ve çiftçilerin alternatif ürünlere yönelmesine neden oldu. Pamuk, Türkiye ekonomisi için stratejik öneme sahip bir ürün olmasına rağmen, çiftçilerin bu üründen elde ettiği gelirler son yıllarda azalma eğiliminde. Desteklerin yetersizliği, pamuk üreticilerini zor durumda bırakmakta ve bu durum, pamuk üretimindeki sürekliliği tehlikeye atmaktadır. Çiftçilerin pamuk üretiminden uzaklaşması, hem yerli sanayiye ham madde teminini zorlaştıracak hem de ülkenin pamuk ithalatına bağımlılığını artıracaktır" ifadelerini kullandı. “Tarımsal üretimde planlamaya dayalı bir model benimsenmeli” Doğan, tarım sektöründe yaşanan zorlukların çiftçilerin geleceğe dair kaygılarını artırdığını ifade ederek, "Plansız üretim, iklim değişikliği ve yetersiz destekler gibi sorunların çözüme kavuşturulması, tarım sektörünün sürdürülebilirliği için hayati önem taşımaktadır. Tarımda plansız üretim ve iklim değişikliği gibi sorunların üstesinden gelmek için, öncelikle, tarımsal üretimde planlamaya dayalı bir model benimsenmeli ve çiftçilerin piyasa taleplerine uygun üretim yapmaları teşvik edilmelidir. Bunun yanı sıra, iklim değişikliğinin etkilerini hafifletmek için tarımsal faaliyetlerde iklim dostu uygulamaların yaygınlaştırılması büyük önem taşımaktadır. Devlet desteklerinin çiftçi zarar etmeyecek şekilde dağıtılması, çiftçilerin ekonomik istikrarını sağlamada kilit rol oynayacaktır. Pamuk gibi stratejik ürünlerde desteklerin artırılması, çiftçilerin bu alanda faaliyet göstermeye devam etmelerini teşvik edecektir. Bu sayede, hem tarım sektörünün sürdürülebilirliği sağlanacak hem de ülke ekonomisi güçlendirilecektir" şeklinde konuştu.

Bursa Ticaret Borsası, sürdürülebilir geleceğe öncülük ediyor Haber

Bursa Ticaret Borsası, sürdürülebilir geleceğe öncülük ediyor

Bursa Ticaret Borsası’nın (Bursa TB) dijital eğitim platformu Bursa TB Akademi’de, yeni eğitim dönemi başladı. Çevre bilincinin artırılması ve sürdürülebilirlik konusunda farkındalık oluşturulması amacıyla, yıl boyunca “En Parlak Dönüşüm” temasıyla gerçekleştirilecek “Çevre ve İnsan”konulu eğitim serisinin ilki “Çevre ve Doğa Krizleri” eğitimi oldu. Eğitimde küresel ısınma ile birlikte son yıllarda yaşanan iklim felaketlerine dikkat çeken Eğitmen Senem Tanju, iklim değişikliği, habitat kaybı ve kirlilik gibi çevresel krizlerin, doğal yaşamın yok olmasına ve ekosistemin bozulmasına yol açtığını dile getirdi. Bu krizlerin arkasındaki ana etkenlerin ise plansız kentleşme, aşırı tüketim ve kısıtlı kaynakların yanlış kullanılması olduğunu ifade eden Tanju, “Doğal dengenin tehlikeye girmesi, gelecek nesiller için endişe verici bir tablo oluşturuyor. Eğer iklim krizi ile mücadele etmezsek, 21. yüzyılın sonuna kadar mevcut canlı türünün yüzde 24’ünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıyayız. Bu durum hem biyolojik çeşitlilik açısından hem de insan yaşamı için büyük bir tehdit oluşturuyor” dedi. İş dünyası değişime ayak uydurmalı Sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek için, öncelikle doğayı korumak ve kaynakları sürdürülebilir bir şekilde kullanmak gerektiğini ifade eden Senem Tanju, enerji verimliliği, yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş ve sorumlu tüketim alışkanlıklarını benimsemenin bu hedefe ulaşmada kritik önem taşıdığını söyledi.İklim krizinin toplumları olduğu kadar is dünyasını da olumsuz etkilediğine vurgu yapan Tanju, “Şirketler çevresel, sosyal ve ekonomik sorumluluklarını yerine getirirken sürdürülebilir bir iş modeli oluşturmak zorundadır. Özellikle şeffaflık ve doğru bilgilendirme kavramları ön plana çıkarken, yenilikçi ve sürdürülebilir çözümler geliştirmek ve değişime ayak uydurmak hayati önem taşıyor” diye konuştu. “Çevresel bilinç için kolektif çaba şart” İklim değişikliğinin en şiddetli biçimde etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye’nin de yer aldığını ifade eden Senem Tanju, orta vadeli kalkınma planında yeşil dönüşüm ve iklimle mücadelede 2053 yılına kadar net sıfır sera gazı emisyonu hedefine odaklanılmasının son derece değerli olduğunu vurguladı. Türkiye’nin Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması gibi uluslararası anlaşmalara taraf olduğunu hatırlatan Tanju, ortaya konan hedeflerin Türkiye’nin sürdürülebilir bir geleceğe doğru ilerlemesinde önemli bir rehber görevi gördüğünü belirterek, “Çevresel bilinci artırmak ve sorumlu bir dünya inşa etmek için kolektif olarak çaba harcamalıyız” dedi. “Sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek bizim elimizde” Bursa Ticaret Borsası (Bursa TB) Yönetim Kurulu Başkanı Özer Matlı, iklim değişikliği ve çevre sorunlarının günümüzün en acil ve hayati meselelerinden biri olduğunu vurguladı. Sürdürülebilir bir gelecek için iklim kriziyle topyekûn mücadele edilmesi gerektiğini dile getiren Matlı, “Çünkü bu sadece bir çevre sorunu değil, aynı zamanda ekonomik ve sosyal bir sorundur. Bu nedenle, iş dünyası olarak üzerimize düşen sorumluluğun bilincindeyiz. Zira sürdürülebilir bir gelecek inşa etmek hepimizin elinde. Bu konuda bilinçli olmak, harekete geçmek ve üzerimize düşeni yapmak adına oluşturduğumuz özel eğitim içerikleriyle toplumun ve iş dünyamızınçevresel bilinç düzeyini yükseltmeyi hedefliyoruz. Sadece kendi işlerimize odaklanmak yerine,sürdürülebilirlik konusunda daha etkin bir rol oynamak istiyoruz” ifadelerini kullandı. Ücretsiz eğitimler yıl boyunca devam edecek Bursa TB Akademi’de “Çevre ve İnsan” konulu eğitim serisi çerçevesinde “Eko-Anksiyete” ve Doğa ve İnsan” eğitimlerinin yanı sıra Sürdürülebilirlik Teknik Uzman Eğitimi gibi firmaların sürdürülebilirlik konularında bilgi ve yeteneklerini geliştirmeyi, rekabet güçlerini artırmayı hedefleyen eğitimler düzenlenecek. Eğitim programlarına katılmak isteyenler başvurularını www.btbakademi.org adresi üzerinden ücretsiz gerçekleştirebilirler.

Önce yağmur, sonra kar: Çiftçinin yüzü güldü Haber

Önce yağmur, sonra kar: Çiftçinin yüzü güldü

Son yılların en kurak döneminin yaşandığı Edirne’de yağmurların ardından gelen kar yağışı, çiftçiye umut tarlalara can suyu oldu. Türkiye’nin tarımda öncü kentleri arasında yer alan Edirne’de uzun süren kuraklığın ardından etkili olan kar yağışı, ürününü kuru toprağa eken çiftçi için adeta "can suyu" oldu. Edirne’nin Lalapaşa ilçesine bağlı ve Bulgaristan’a sınır köylerinden birisi olan Hamzabeyli’de sabaha karşı başlayan sağanağın yerini kar yağışına bırakmasının ardından bölgede sevinç yaşandı. Bölgede uzun süredir devam eden kuraklık yerini yağışlara bıraktı. Edirne’nin mevsim normallerinin altında yağış alması nedeniyle endişelenen çiftçinin yüzü, son yağışlarla birlikte gülmeye başladı. Rahat bir nefes alan üreticiler, yağışların bir süre daha sürmesini umut ediyor. toprağı besleyen kar, kurak bir dönemin ardından ilaç gibi geldi. Uzun süredir yağmur ve kar yağmasını beklediklerini belirten Hamzabeyli Köyü sakinlerinden Recep Apaydın, "Ürünlerimizi ektik inşallah bereketli olur. Kar köylülerin çok istediği bir şeydir biz de çok sevindik" dedi. "Altın gibi bir şey bu" Hamzabeyli köyü sakinlerinden Alettin Köse, "Çiftçilerin düğünü bayramı. Bu sene buğdayları kuruya ektik. Yağmur da az düştü. Şimdi çıkmak üzere olan ekinlerin üzerine kar düşmesi örtü oldu. Hem kıştan koruyacak hem de toprağa nemini verecek. Çiftçiye altın gibi bir şey bu" dedi. Süleyman Güre, tohum ekiminin ardından etkili olan karın tam zamanında geldiğini ve sevindiklerini aktardı. Hamzabeyli Köyü’nde çiftçilikle uğraşan Azim Civan, Çok sevindiklerini ve uzun zamandır kar yağmasını beklediklerini belirterek, geçtiğimiz günlerde etkili olan yağmurun ardından şimdi de kar yağmasının çok bereketli olduğunu ifade etti.

Haber

"Tarıma elverişli alanlarda yapılaşmadan acilen vazgeçilmiştir"

İklim Gazetecisi Yasemin Mıstıkoğlu’nun moderatörlüğünde gerçekleşen panelin konuğu Türk Meteoroloji ve Afet Yönetimi Profesörü Dr. Mikdat Kadıoğlu oldu. Tarımın üstü açık bir fabrika gibi olduğunu belirten Kadıoğlu, meteorolojinin sağladığı verilerin sürdürülebilirlik için tarımsal planlamada kullanılmasının önemine dikkat çekti. Antalya’da bu yıl 22’ncisi düzenlenen GROWTECH ANTALYA fuarı kapsamında gerçekleşen ’İklim Demleniyor’ başlıklı panelde konuşan, iklim ve hava durumunun iki ayrı kavram olduğunu fakat sıklıkla karıştırıldığını söyleyen Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, “İklim değişikliği 100 yıllık bir olay; hava durumu ise günlük olarak değişiyor. Küresel ısınma devam ediyor. Dünyanın ateşi var. Bu ateşin yükselmesinin sebebi ise insanlardır. İnsanların doğaya yaptığı tahribat sonucu küresel ısınmanın etkileri öncelikle kutuplarda hissedilmeye başlandı. Artık günümüzde hepimiz iklim değişikliğinin etkisini hissediyoruz. İklim hep değişe gelmiştir. Güneşin etkileri dünyanın astronomik hareketleri volkan patlaması ve tektonik hareketler buna neden olabilir. Dünya her 150 bin yılda periyodik olarak 1 derece ısınıp 1 derece soğur. Fakat günümüzde bu ısınma süresi 150 yıla indi; bin kat arttı. Önümüzdeki 70 yılda dünya 7 derece ısınabilir ve ekolojik sistem çökebilir” diye konuştu. Tarım alanlarında yapılaşmanın önüne geçilmeli Dünyadaki iklim değişikliğinin tarımsal faaliyetlerle başladığını dile getiren Kadıoğlu, “Toprağın işlenmesinin ardından sanayi devriminin olması atmosfere olan sera gazı salınımını artırdı. 2100 yılında Ege ve Akdeniz’de 4 ila 7 derece artış olması bekleniyor. Bu koşullarda tarım ve hayvancılık yapmak çok zor. İklim değişikliği raporları okunarak önceden tarım sektörü planlanmalı. Gelecek için tarıma elverişli alanlar rezerve edilip yapılaşmanın önüne geçilmeli. Biz bugün tarım yapılacak yerlere apartmanlar dikiyoruz. Dünyadaki sıcak gün sayısı artıyor, bitki büyüme süreleri de değişiyor. Artık daha erken hasat yapılacak. Bu konuda hazırladığımız tarımda sürdürülebilirlik raporuna isteyenler internetten ulaşabilirler. Sıcaklığın artması bazı hastalıkları da artıracak. Gıda zehirlenmeleri, Akdeniz sineği gibi böcek ve parazitler artacak. 1 derecelik bir artış ishalin artmasına neden oluyor. Artan sağlık sorunları da tedavi masraflarını çoğaltacak” ifadelerini kullandı. İklim krizi doğal afetleri de artırıyor İklim krizinin doğal afetleri de artırdığını kaydeden Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, orman yangınları, sel, fırtına, hortum ve yıldırım gibi olayların daha çok görülebileceği konusunda uyarıda bulundu. Prof. Dr. Kadıoğlu, şunları söyledi: “Isınmaya bağlı olarak, kıyılardaki su seviyeleri de yükselecek. Bu nedenle sulamada kullanılan yer altı su kaynaklarının tuzluluk oranı da artacak. Bazı sahil kesimleri ve kumsallar sular altında kalacak. Turizm etkilenecek. Turizm sezonu bahar aylarında başlayacak; sezon ortasında tatil yapmak aşırı sıcaklar nedeniyle mümkün olmayacak. Artık yaz ortasında ülkenin daha kuzeyleri tercih edilecek. Yağmur rejiminde ise güney bölgelerde azalırken Karadeniz’de ise artış gözlenecek. Dünyada ise özellikle Kuzey Afrika’da büyük kuraklıklar görülecek. Avrupa ülkelerine kitlesel göçler söz konusu olacak. Bu nedenle AB ülkeleri iklim krizine karşı daha hassas durumda çünkü kuraklık ve göç ulusal güvenlik problemlerine neden olabilir.” Su ayak izini azaltmak için tasarruf yapın 2030 yılında Türkiye’nin su sıkıntısı yaşayacağına dikkat çeken Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Peki bizler bu konuda neler yapabiliriz? Özellikle su, gıda ve enerji tüketimini azaltmamız lazım. Az tüket, yeniden kullan, geri dönüştür felsefesini herkesin benimsemesi çok önemli. Yağmur suyunu toplayın. Yağmur hasadı yapın. Bahçenizi yağmur suyuyla sulayın, kapınızın önünü bu suyla yıkayın. Su kaybını azaltmamız gerek. Yerel yönetimler de acilen iklim risk yönetimine geçmeli. Afetlere hazırlık iklim uyum çalışmalarına geçilmeli. Tarımda su ayak izine dikkat edilmeli, örneğin mısır salatalığa göre 2 kat daha az su tüketiyor. 2 kat fazla kar bırakıyor. Ülkemizde tropikal meyvelerin üretiminden vazgeçilmeli. Çünkü o bitkiler tropikal yağmurlara alışkın olduğu için ülkemizin su kaynaklarını tüketiyor. Kırmızı et yerine sebze tüketmeliyiz. Bir hamburger yapmak için tarladan ve çiftlikten tabağa gelene kadar 2,5 ton su harcanıyor. 1 A4 kağıt 10 litre su demek, 1 fincan kahve 140 litre ve 1 tişört üretmek için ise 2 bin 700 litre su harcanıyor. Avrupalı ülkeler az su tüketen ve verimli bitkilerin tarımını yaparken bizlerden çok su tüketen pamuk ve tekstil ürünlerini alıyor. Aslında farkında olmadan suyumuzu da onlara vermiş oluyoruz. Kurak bölgelerde sera kullanımı su tasarrufunu artırıyor. Tarım alanlarının yapılaşmaya kapatılması ve gelecek nesiller için de bu alanların korunması çok önem taşıyor.”

Sinop’ta Toprağa Saygı Yürüyüşü Haber

Sinop’ta Toprağa Saygı Yürüyüşü

Sinop’ta “Türkiye Çöl Olmasın” sloganıyla “Toprağa Saygı Yürüyüşü” gerçekleştirdi. Sinop Uğur Mumcu Meydanı’nda bir araya gelen doğaseverler “Türkiye Çöl Olmasın” yazılı pankartla basın açıklaması düzenlendi. TEMA Sinop İl Temsilcisi Özgür Cebeci burada yaptığı basın açıklamasında küresel iklim krizine dikkat çekti. Cebeci, “İklim krizine dur demezsek sıcak hava dalgaları sıklığını ve şiddetini artıracak, buna bağlı olarak su varlıklarımız giderek azalacak ve bugün kişi başına düşen 1347 m3 su miktarı ile su kıtlığı çeken bir konumda olan ülkemizin, nüfus artışı ve su potansiyelindeki azalma ile birlikte 2030 yılından önce su fakiri bir ülke konumuna geleceği öngörülüyor. Yapılan araştırmalar, 2070 yılına gelindiğinde Akdeniz Havzası’nın en büyük gölü olan Beyşehir Gölü başta olmak üzere ülkemizin birçok su varlığının yok olacağını gösteriyor. Ülkemiz şimdiden ciddi bir kuraklık tehdidi altındadır. Ülkemizin birçok bölgesinde şiddetli kuraklık yaşanıyor. Küresel ısınmanın 1,5 derecede sınırlanmaması durumunda, 2050 yılına gelindiğinde tarımsal ürünlerin verimliliği yüzde 45 oranında azalacak. Küresel gıda ihtiyacının yüzde 35-56 oranında artacağı göz önünde bulundurulduğunda, toprak varlığımızı korumanın ne kadar önemli olduğunu bir kez daha görüyoruz. Ancak ülkemiz karasal alanının yaklaşık 3/4’ü orta ve yüksek şiddette çölleşme riski altında. Çölleşmenin en önemli sebeplerinden biri de erozyon. İklim kriziyle artan şiddetli yağışlarsa erozyonu artırarak topraklarımızı yok ediyor. Ülkemizde her yıl 642 milyon ton toprak erozyona uğruyor. Bu da en az 500 yıl gibi bir zamanda oluşan 1 cm’lik verimli üst toprağın 16 yıl gibi kısa bir sürede kaybedilmesi anlamına gelmektedir. İklim kriziyle mücadele için toprağı korumalıyız. Toprak; atmosferden karbonu alan bitkilerin yaşam alanı olmasının yanı sıra en büyük karbon deposudur. Bu nedenle iklim krizinin etkilerini azaltan çözümlerin odağında toprağın korunması yer alıyor. İklim kriziyle mücadele için toprağı korumak hepimizin görevidir. Sera gazı salımının 2030 yılına kadar en az yüzde 35 oranında azaltılması, kömür başta olmak üzere fosil yakıt kullanımına son verilmesi ve toprak varlığımızın korunarak çölleşme ile mücadele edilmesi konusundaki çağrımızı yineliyoruz. Karar vericilere bir kez daha bu çağrımıza kulak vermeleri için sesleniyoruz. Türkiye çöl olmasın” dedi. Basın açıklaması sonrası topluluk Uğur Mumcu Meydanı’ndan harekete geçti. Aşıklar Caddesi boyunca yürüyen topluluk başlangıç noktası Uğur Mumcu Meydanına geldi. Etkinlik burada son buldu.

Olumsuz iklim şartlarına rağmen kiraz ve domates ihracatında rekor Haber

Olumsuz iklim şartlarına rağmen kiraz ve domates ihracatında rekor

Domateste yüzde 34’lük kirazda da yüzde 60’lık ihracat artışı gerçekleştiği belirtildi. Ege İhracatçı Birlikleri tarafından yapılan açıklamada Türkiye’nin yaş meyve sebze ihracatı 2023 yılının Ocak - Ağustos döneminde yüzde 16’lık artışla 1 milyar 764 milyon dolardan 2 milyar 50 milyon dolara çıktığı belirtildi. Yaş sebze ve meyve ihracatında en fazla artışın domates ve kirazda yaşandığı belirtilirken bu yıl iklim şartları olumsuz gitmesine rağmen kirazdaki artış dikkat çekti. Yaş meyve sektörünün 2023 yılının 8 aylık dönemindeki ihracatı ürünler bazında irdelendiğinde domatesin 351 milyon dolarlık tutarla liderliğini koruduğu belirtilirken 2022 yılının Ocak - Ağustos döneminde 262 milyon dolarlık ihracat performansı ortaya koyan domates yüzde 34’lük ihracat artış hızı yakaladığı belirtildi. 2023 yılında kiraz ihracatında başarılı bir sezonun geride kaldığı belirtilen açıklamada "Türkiye, 2022 yılının 8 aylık döneminde 134 milyon dolarlık kiraz ihracatına imza atarken, kiraz ihracatçıları 2023 yılının Ocak - Ağustos döneminde yüzde 60’lık ihracat artışıyla 214 milyon dolar dövizi Türkiye’ye kazandırdı" denildi. Ayrıca 2022 yılının Ocak - Ağustos döneminde 169 milyon dolar ihracat başarısı gösteren mandalinanın, 2023 yılının aynı zaman aralığında ihracatlarını yüzde 36’lık artışla 229 milyon dolara taşıdığı belirtildi. Biber ihracatında ise yüzde 47’lik artışla 136 milyon dolardan 200 milyon dolara yükseldiği, geçen yıl 175 milyon dolar ihracat rakamına sahip olan şeftalide de bu yıl rakamların değişmediği belirtildi. 2023 yılının ilk 8 ayında limon ihracatından 164 milyon dolar, elma ihracatından 116 milyon dolar, taze kayısı ihracatından 58 milyon dolar olarak kayıtlara geçerken nar ve kabak 53’er milyon dolarlık ihracatla listede ilk 10 ürün arasında yer aldığı belirtildi.

Prof. Dr. Samsun: Haber

Prof. Dr. Samsun: "Tüketiciler küçük balıkları almamalı”

Dr. Osman Samsun, balık sezonunu değerlendirerek, “Akademik camia olarak tüketicilere bir mesajımız var. Küçük balıklar yakalanırsa, bu küçük balıkların tüketilmemesi, alınmaması gerekiyor” dedi. Prof. Dr. Osman Samsun, 1 Eylül’de başlayıp 15 Nisan’da sona erecek olan balıkçılık av sezonunu değerlendirdi. Samsun, geçen yıla göre bu sezonun daha kötü başladığını belirterek, “Balıkçılarımızın beklediği avlanma sezonu açılma tarihi gerçekleşti. Geçen yıllara göre balıkçılarımız ilk günlerde denizde istedikleri ava ulaşamadılar. Bunun birçok nedeni var. Palamut balığı normalde ağustos ayında olur, Çingene palamudu olarak kendini gösterir. Eylül ayı ortalarına kadar her yağmurla büyür, 500 gram ile 750 gram arasına ulaşırdı. Palamudu geçen sene çok görmemize ve uygun fiyatlarla tüketmemize rağmen bu sene göremedik. Peki, balıkların göçleri bu süreçten nasıl etkileniyor? Bilindiği üzere küresel bir ısınma söz konusu. Bu her şeyi etkilediği gibi balıkların bu sıcaklık farklıkları, sıcaklığın fazla olması beslenme, üreme ve göçleri etkiliyor ve bizim sahillerimize gelip av vermesini etkiliyor” diye konuştu. Balıkçıların hamsiden daha iyi bir sonuç beklediğine dikkat çeken Samsun, “Umarım öyle olur. Ancak tüketicilere de akademik camia olarak bir mesajımız var. Ola ki, küçük balıklar yakalanırsa, -hamsi için 9 santimetre, palamut için 25 santimetre- bu küçük balıkların tüketilmemesi, alınmaması gerekiyor. Balıkçılarımızın çok işi olduğunu biliyorum. Zor şartlarda denizde, Karadeniz’de, Marmara’da, Ege’de mücadele eden balıkçılarımızın bu önemli ve zor işi yaparken onların her sene daha bilinçli olduklarını, bu stokları korumak için akademi ile üniversiteler ile iş birliği içerisinde olduklarını biliyorum. Hepsine sağlıklı, güzel, bereketli bir sezon diliyorum” ifadelerine yer verdi.

En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.